22 Şubat 2012 Çarşamba

TANZANYA VE ZANZİBAR GEZİ NOTLARI


Kış ortasında yazı yaşamak harika bir duygu. İçiniz, dondurucu soğuklarda bavula mayo ve kısa kollu tişörtleri yerleştirirken,ısınmaya başlıyor. Son yıllarda her kış yaptığımı  bu sene de yaptım ve okyanus sıcaklarına vurdum kendimi. Uçaktan iner inmez nemli ve sıcak tropikal hava dalgasıyla karşılanmak  gezinin keyifli geçeceğinin ilk işaretiydi. Ve bu durum iflah olmaz bir bağımlılığa dönüşmek üzere..



Epeydir adını sıkça duyduğum Zanzibar’ı çok merak ediyor ve görmek istiyordum. Bu yıl Afrika’ya gitme konusunda kesin kararlıydım.  8 yıl önce gerçek Afrika’yı ilk gördüğümde yoksulluk ve sefalet karşısında dehşete kapılmış, insanlığımdan utanmıştım. Köleliğin ve ticaretinin  çok yakın zamana kadar sürdürüldüğü yerleri ziyaret ettiğimde bu insanlara çok şey borçluyuz diye düşünmüştüm. İri siyah gözlü, şeker çocukların bakışlarını ve yüzlerini hep sevgiyle hatırladım.  Afrika’nın kalbimde çok sıcak bir yeri oldu.  Bundan sonra da hep olacak.   Diğer yandan Afrika benim için yaşamın basitliğinin ve insanlığın ta kendisiydi.  Bir de Brezilya, Dominik Cumhuriyeti ve Küba’daki halkın çoğunluğunun Afrika’dan köle olarak getirildiğini öğrendiğimde sempatim daha da artmıştı.  

Bu duygularla İki arkadaşımla beraber 23 Ocak’ta bir haftalığına Tanzanya’ya uçtuk.  THY, Tanzanya dahil  bazı Afrika ülkelerine İstanbul’dan direk seferler düzenliyor. 6 saat süren çok rahat bir yolculuktan sona uçağımız (yolcuları bırakmak üzere) Kenya’nın başkenti Naoribi’ye iniş yaptı. 45 dakika uçakta bekledik. 1 saat daha uçtuk ve sabah’ın ilk ışıklarıyla 04.oo te Dar el Selam’a vardık. (İzmir gidiş dönüş uçak bileti yaklaşık 600 Euro) Havaalanın da 50 USD ödeyip vizemizi alır almaz, sırt çantalarımızı yüklenip kendimizi tropikal iklimin kollarına attık.

Gitmeden önce Tanzanya ve Zanzibar hakkında kasıtlı olarak bilgi toplamadım. Sadece haritada yerini biliyordum. Bir de turizmin yeni gözdelerinden olduğunu ve bizim sosyetenin tatil için buraya gittiğini gazetelerden okumuştum. Her şey sürpriz olsun ve gördüklerime şaşırayım istedim. (Gerçekten de öyle oldu) Bir de sıfır beklenti içindeydim. Çünkü; deneyimlerimle biliyorum ki; eğer bir gezide beklenti yüksekse, sorunlar ve memnuniyetsizlikler yaşanacağı neredeyse garantidir. Oysa en kötüsüne razı olmak ve beklentiyi sıfırlamak inanılmaz güzelliklere ve sürprizlere yol açabiliyor.   

Orada hangi şehre gideceğimiz ve nerede kalacağımız konusunda bir planımız olmadığından, vardığımızda başladık ne yapacağımızı tartışmaya. Dar el Selam’da fazla bir şey yok orada kalmayın denildiği için rotayı Zanzibar’a çevirme eğilimindeydik. Bir de safari turlarına katılmayı istiyorduk. Ancak bunun için kuzeye gitmek gerekiyordu.  

Safari denince dünyada ilk akla gelen; kuzeyde Kenya sınırına bitişik Serengeti milli parkı. Topraklarının azı Kenya, çoğu Tanzanya’da olan Serengeti büyük hayvan göçlerinin yaşandığı, yırtıcı hayvanların geyiklerin, ceylanların peşinden koşturup parçaladığı, kalınan kamp çadırlarından aslan hırıltılarının duyulduğu, neredeyse tüm belgesellerin çekildiği doğal bir alan. Sırf burasını görmek için gelen binlerce turist var. Ancak bu parklara giriş ve kalış pahalı. Ayrıca gelmişken 3-4 gün kalmak gerekir. Bir de gene Kuzey’de bulunan diğer meşhur parklar, kraterler ve göller var tabi. Ngorongoro ve Manyara gibi. Ayrıca daha küçük olmakla birlikte Dar el Selam’dan 3 saatlik araç yolculuğuyla ulaşılan MİKUMİ milli parkı olduğunu sonradan öğrendim.  

Üç kişi arasında küçük bir tartışmadan sonra, önce safari yapmaya sonra denizin tadını çıkarmak için   Zanzibar’a gitmeye karar verdik. Safari için kuzeydeki Arusha bölgesine “Precision air” ile  uçabileceğimizi öğrendik. Uçuş ücreti biraz pahalı geldi. Zaman kısıtlılığı nedeniyle 25 USD karşılığında 10 saatlik otobüs yolculuğunu göze alamadık. O yüzden uçmaya karar verdik. İlk uçuş saati 07.oo ye kadar alanda ve açık havada vakit geçirdik.

Arusha havaalanı bakımda olduğundan Klimanjaro’ya uçtuk. İnsanın yıllarca ismini hep duyduğu ama sadece bilgi olarak bildiği bir şeyi aniden karşısında görmesi çok tuhaf duygulara yol açıyor. 6000 metreye yaklaşan   Kilimanjaro dağını  tepesindeki karlarla görmek aynı duyguyu yarattı. Bir de tırmananları düşünün. Zirvesi karla kaplı dağı uzaktan izleyerek 60 km. uzaklıktaki Arusha’ya vardık. Niyetimiz şehirde kalmadan hemen ormana geçmekti. Ama bunun için bir turizm acentası ile anlaşmak gerekiyordu. Çünkü firmalar hem parkı ciple gezdiriyor hem de  “lodge” denilen ormandaki otelimsi yerlerde konaklama yaptırıyorlar. Ancak vardığımız gün pazardı ve sadece bir turizm şirketi ile görüşebildik. Fiyatı pahalı gelince diğerlerini de araştırmak için bir geceyi Arusha da geçirdik.  Konforu hiçte fena olmayan  “Mc elly’s hotel” de single oda 50 dolara  kaldık. Safari için önerilen fiyatların birbirine yakın olduğunu anladıktan sonra ertesi sabah kişi başı yaklaşık 250 USD ödeyerek “lake Manyara” safari turuna katıldık. Gecelemeyi yaptığımız ormanda doğa ile baş başa olmanın gerçek anlamını  bir kez daha gördük. Işığın olmadığı  bir alandan güney yarım kürede, gökyüzündeki  yıldızları seyretmek muhteşemdi. Daha önce bu kadar çok yıldızı bir arada hiç görmemiştim.   Arjantin/Patagonya’da çok parlak ve farklı renklerdeki gökyüzünü izlediğimizde de dünyanın yuvarlaklığını görür gibi olmuştuk.         

Arusha, masai yerlilerinin merkezi. Aztekler, Mayalar, Kızılderiler gibi yaşadıkları yerin gerçek sahipleri onlar. Giysileri ve geleneklerini koruyorlar. Vücutlarını saran, omuzlarını ve bacaklarını kısmen açıkta bırakan renkli örtüleri/giysileri var. Ellerinde taşıdıkları asalarıyla daha görür görmez dikkatinizi çeken bu insanların naifliği, dürüstlüğü ve gururu insanı kendi içine döndürtüp  yaşadığı koşulları ve hayatın anlamını bir kez daha sorgulatıyor.
 
Arusha’dan Zanzibar’a gene 30-40 kişilik yandan pervaneli uçakla gittik. Bu tür uçaklara daha önce  Guatemala city – Tikal yolculuğunda bindiğimiz için alışıktık. Bir saat süren yolculuktan sonra, Zanzibar’a varmıştık. Havalanından taksi ile “Stone town” denilen şehir merkezine gelip uygun fiyatlı otel aramaya başladık. Biraz gezindikten sonra eski hanlara benzeyen ucuz bir otel bulup yerleştik. Aynı  gün orada fotoğraf çekimleri için gelmiş iki Türk’le tanıştık. Ayrıca Türklerin buraya sıkça geldiğini öğrendik.   

Mercan adalarıyla ünlü Zanzibar, halkın 99’u müslüman olan özerk bir bölge. Dar sokakları, eski ve yıpranmış binaları, merkez meydanda akşamları açılan yemek standları, yoksulluğu, hijyen olmayan koşulları, baş örtülü, peçeli kadınları, takkeli, beyaz entarili erkekleri, çocukları, minaresiz camileri ile  şaşırtan bir ada. İnsanlarının yakınlığı, dürüstlüğü ve içten sevgisi ile gene bir o kadar şaşırtan toplum. Yakın zamana kadar köle ticaretinin önemli merkezlerinden birisi olmuş bu adada barışı ve huzuru her adımda hissetmeniz mümkün. Zaten Tanzanya’nın genelinde kabileler veya etnik gruplar barış içinde bir arada yaşıyor.

Tabi Zanzibar deyince ilk akla gelenler; nefis beyaz kumsalları, pırıl pırıl denizi, denizlerdeki gel-git leri ve  dalış merkezleri. Birde baharatları tabii.  Buraya baharat adası da deniyor. Günlük turlarda,  zencefil, tarçın, vanilya, kırmızı-karabiber ve diğer çeşit çeşit baharatı tadabiliyorsunuz . Aman kırmızı bibere dikkat…

Adadaki sıcaklık ortalama 30 derece civarında olunca  oteller ve kampingler de sıra sıra kumsala dizilmişler.  Zanzibar’a gelen pek çok turist bizim Antalya’ya gelen turist grupları gibi adanın kuzeyindeki “Nungwi” bölgesindeki  otellere  kapanıp denizin ve güneşin tadını çıkarıyor. Ancak bu aynı zamanda Tanzanya’nın kültürü ve halkı ile gerçek bir karşılaşma yaşanmaması anlamına geliyor.  Bizim gezilerdeki asıl amacımız ise tam tersine o ülkenin halkı ve kültürü ile mümkün olduğu kadar yakınlaşmak olduğundan sadece iki gün plajlara gidebildik. Tanzanya ve Zanzibar resimlerini facebook taki sayfama koydum.

Tanzanya ve Zanzibar, kalbimizin unutulmazları arasına girdi ve tekrar gitmemiz için bizi bekliyor.
Bir de herkes bu barışçıl ve güzel insanların ülkesini görüp yaşasın isterim.
Bana göre gitmek için çok sebep var;
-        Her şeyden önce vize sorunu yok ve yaşam ucuz. Kenya’daki milli park ücretlerine kıyasla ücretleri epey düşük,
-   Timsah, aslan, fil, gergedan, gibi belgesellerde izlediğiniz vahşi hayvanları çok yakından görme şansına sahip olacaksınız, 
-        Gerçek bir Afrika ülkesini görüp hissedeceksiniz
-        Afrika ve Müslüman kültürlerinin karışımına tanık olacaksınız
-        Mevsim ne olursa olsun okyanusun ılık rüzgarları eşliğinde tropikal bir adada denize gireceksiniz
-        Kilimanjaro dağına tırmanmasanız bile eteklerinden geçeceksiniz,
-        Masai yerlileri ile tanışmak, hatta evlerine konuk olmak fırsatınız olacak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder